130. Sahife

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    55 7130Enam(6)

٢٨

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوالَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

(28) bel bedalehüm ma kanu yuhfune min kabl ve lev ruddu le adu lima nühu anhü ve innehüm le kazibun

hayır daha önce gizledikleri şeyler açığa çıktı velev geri çevrilselerdi men ettikleri kötülüğe tekrar dönerlerdi şüphesiz onlar yalancıdır

1. bel : hayır
2. bedâ lehum : onlara açıklandı
3. mâ kânû : oldukları şey
4. yuhfûne : gizliyorlar
5. min kablu : daha önceden
6. ve lev ruddû : ve şâyet reddedilseler, geri döndürülseler
7. le âdû : mutlaka geri dönerler
8. li mâ : şeye
9. nuhû : nehyedildiler, yasaklandılar
10. an-hu : ondan
11. ve inne-hum : ve muhakkak onlar
12. le kâzibûne : elbette, gerçekten yalancılar

٢٩

وَقَالُوا اِنْ هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثينَ

(29) ve kalu in hiye illa hayatüned dünya ve ma nahnü bi meb’usin

dediler dünya hayatından başka hayat yok biz tekrar dirilecek değiliz

1. ve kâlû : ve dediler
2. in hiye : o ancak
3. illâ : …’den başka değil
4. hayatu-nâ : bizim hayatımız
5. ed dunyâ : dünya
6. ve mâ nahnu : ve biz değiliz
7. bi meb’ûsîne : beas edilecek (diriltilecek) olanlar

٣٠

وَلَوْ تَرى اِذْ وُقِفُوا عَلى رَبِّهِمْ قَالَ اَلَيْسَهذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

(30) ve lev tera iz vükifu ala rabbihim kale e leyse haza bil hakk kalu bela ve rabbina kale fe zukul azabe bima küntüm tekfürun

velev bir görsen Rablerinin huzurunda durdukları zaman bu hak değil miymiş, diye buyurur diyecekler “Rabbimize yemin ederiz, evet haktır” buyuracak “küfretmeniz sebebi ile azabı tadın”

1. ve lev terâ : ve görsen (görseydin)
2. iz vukıfû : durduruldukları zaman
3. alâ rabbi-him : Rab’lerinin huzurunda
4. kâle : dedi, buyurdu
5. e leyse hâzâ : bu değil mi
6. bi el hakkı : gerçek, hak
7. kâlû belâ : dediler, evet, doğrudur
8. ve rabbi-nâ : Rabbimize andolsun
9. kâle : dedi
10. fe zûkû : o halde tadın
11. el azâbe : azap
12. bimâ kuntum : olduğunuzdan dolayı
13. tekfurûne : inkâr ediyorsunuz

٣١

قَدْ خَسِرَ الَّذينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللّهِ حَتّى اِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلى مَا فَرَّطْنَا فيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلى ظُهُورِهِمْ اَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ

(31) kad hasirallezine kezzebu bi likaillah hatta iza caethümüs saatü bağteten kalu ya hasratena ala ma ferratna fiha ve hüm yahmilune evzarahüm ala zuhurihim e la sae ma yezirun
gerçekten Allah’ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayanlar ziyana uğramıştır hatta onlara kıyamet ansızın geldiği zaman derler yazıklar olsun bize dünyada yaptığımız hatalardan (dolayı) ve onlar günah yüklerini sırtlarında taşırlar yüklendikleri yük ne kötüdür

1. kad hasire : hüsrana düştüler
2. ellezîne : o kimseler
3. kezzebû : yalanladılar
4. bi likâi allâhi : Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı)
5. hattâ, : hatta, öyle ki
6. izâ câet-hum : onlara geldiği zaman
7. es sâatu : o saat, o vakit
8. bagteten : aniden, ansızın
9. kâlû : dediler
10. yâ hasrete-nâ : bize yazıklar olsun
11. alâ mâ : şey üzerine
12. farratnâ : günah işledik, aşırı gittik
13. fî hâ : orada
14. ve hum : ve onlar
15. yahmilûne : taşırlar
16. evzâre-hum : (onların) yükleri, (kendi ağırlıkları, günahları)
17. alâ zuhûri-him : sırtlarında
18. e lâ sâe : ne kötü değil mi
19. mâ yezirûne : yüklendikleri şey

٣٢

وَمَا الْحَيوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الْاخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذينَ يَتَّقُونَ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

(32) ve mel hayatüd dünya illa leibüv ve lehv ve leddarul ahiratü hayrul lillezine yettekun e fe la ta’kilun

dünya hayatı hiçbir şey değildir ancak bir oyun ve eğlenceden (ibarettir) elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır takva sahipleri için hala akıl erdiremeyecek misiniz?

1. ve mâ : ve değil
2. el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
3. illâ : ancak, …’den başka
4. leibun : bir oyun
5. ve lehvun : ve bir oyalanma, bir eğlenme
6. ve le : ve elbette
7. ed dâru el âhiretu : ahiret diyarı, ahiret yurdu
8. hayrun : daha hayırlı
9. li ellezîne : o kimseler için
10. yettekûne : takva sahibi olurlar
11. e fe lâ ta’kılûne : hâlâ akıl etmez misiniz

٣٣

قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذى يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَايُكَذِّبُونَكَ وَلكِنَّ الظَّالِمينَ بِايَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ

(33) kad na’lemü innehu le yahzünükellezi yekulune fe innehüm la yükezzibuneke ve lakinnez zalimine bi ayatillahi yechadun

muhakkak biliyoruz onların sözleri seni mahzun ediyor fakat gerçekten onlar seni yalanlamıyordu lakin o zalimler Allah’ın ayetleri ile mücadele ediyorlardı

1. kad na’lemu : biliyorduk
2. inne-hu : mutlaka o
3. le yahzunu-ke : elbette seni üzüyor, mahzun ediyor
4. ellezî yekûlûne : onların söyledikleri
5. fe inne- hum : fakat, muhakkak ki onlar
6. lâ yukezzibûne-ke : seni yalanlamıyorlar
7. ve lâkinne : ve lâkin, fakat
8. ez zâlimîne : zâlimler
9. bi âyâti allâhi : Allah’ın âyetleri ile
10. yechadûne : cihad ediyorlar

٣٤

وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلى مَا كُذِّبُوا وَاُوذُوا حَتّى اَتيهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَاءِ الْمُرْسَلينَ

(34) ve le kad küzzibet rusülüm min kablike fe saberu ala ma küzzibu ve uzu hatta etahüm nasruna ve la mübeddile li kelimatillah ve le kad caeke min nebeil mürselin

gerçekten senden önceki resüller yalanlandı ama eziyet edilip yalanlamalarına sabrettiler nihayet kendilerine zaferimiz geldi Allah’ın kelimelerini kimse değiştiremez gerçekten resüllerin haberleri sana geldi

1. ve lekad : ve andolsun
2. kuzzibet : yalanlandı
3. rusulun : resûller
4. min kabli-ke : senden önce
5. fe saberû : fakat, o zaman, sabrettiler
6. alâ mâ kuzzibû : yalanlandıkları şey(ler)e
7. ve ûzû : ve eziyet edildiler, eziyete uğradılar
8. hattâ : oluncaya kadar
9. etâ-hum : onlara geldi
10. nasru-nâ : yardımımız
11. ve lâ mubeddile : ve değiştirecek kimse yoktur
12. li kelimâti : kelimeleri
13. allâhi : Allah
14. ve lekad : ve andolsun
15. câe-ke : sana geldi
16. min nebei : haberinden (haberlerinden)
17. el murselîne : murseller, elçiler, gönderilmiş resûller

٣٥

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِىَ نَفَقًا فِى الْاَرْضِ اَوْ سُلَّمًا فِى السَّمَاءِ فَتَاْتِيَهُمْ بِايَةٍ وَلَوْ شَاءَ اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلينَ

(35) ve in kane kebüra aleyke i’raduhüm fe inisteta’te en tebteğiye nefekan fil erdi ev süllemen fis semai fe te’tiyehüm bi ayeh ve lev şaellahü le cemeahüm alel hüda fe la tekunenne minel cahilin

eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa eğer senin gücünde yetiyorsa yerin derinliğine ulaşacak bir tünel veya semaya çıkacak bir merdiven onlara bir mucize gelmesin Allah dileseydi onları hidayet üzerede toplardı o halde sakın cahillerden olma

1. ve in kâne : ve eğer oldu ise
2. kebure : zor, ağır geldi
3. aleyke : sana
4. i’râdu-hum : onların yüz çevirmeleri
5. fe inisteta’te : o taktirde gücün yeterse
6. en tebtegıye : istemeye, aramaya
7. nefekan : bir tünel
8. fî el ardı : yerin içine
9. ev sullemen : veya bir merdiven
10. fî es semâi : semâya, gökyüzüne
11. fe te’tiye-hum bi : böylece, o zaman onlara getir
12. âyetin : bir âyet, mucize
13. ve lev şâe : ve şâyet dilerse, dileseydi
14. allâhu : Allah
15. le cemea-hum : elbette onları toplar
16. alâ el hudâ : hidayet üzere
17. fe lâ tekûnenne : artık sakın olma
18. min el câhilîne : cahillerden