٢٨
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوالَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
(28) bel bedalehüm ma kanu yuhfune min kabl ve lev ruddu le adu lima nühu anhü ve innehüm le kazibun
hayır daha önce gizledikleri şeyler açığa çıktı velev geri çevrilselerdi men ettikleri kötülüğe tekrar dönerlerdi şüphesiz onlar yalancıdır
1. | bel | : hayır |
2. | bedâ lehum | : onlara açıklandı |
3. | mâ kânû | : oldukları şey |
4. | yuhfûne | : gizliyorlar |
5. | min kablu | : daha önceden |
6. | ve lev ruddû | : ve şâyet reddedilseler, geri döndürülseler |
7. | le âdû | : mutlaka geri dönerler |
8. | li mâ | : şeye |
9. | nuhû | : nehyedildiler, yasaklandılar |
10. | an-hu | : ondan |
11. | ve inne-hum | : ve muhakkak onlar |
12. | le kâzibûne | : elbette, gerçekten yalancılar |
٢٩
وَقَالُوا اِنْ هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثينَ
(29) ve kalu in hiye illa hayatüned dünya ve ma nahnü bi meb’usin
dediler dünya hayatından başka hayat yok biz tekrar dirilecek değiliz
1. | ve kâlû | : ve dediler |
2. | in hiye | : o ancak |
3. | illâ | : …’den başka değil |
4. | hayatu-nâ | : bizim hayatımız |
5. | ed dunyâ | : dünya |
6. | ve mâ nahnu | : ve biz değiliz |
7. | bi meb’ûsîne | : beas edilecek (diriltilecek) olanlar |
٣٠
وَلَوْ تَرى اِذْ وُقِفُوا عَلى رَبِّهِمْ قَالَ اَلَيْسَهذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
(30) ve lev tera iz vükifu ala rabbihim kale e leyse haza bil hakk kalu bela ve rabbina kale fe zukul azabe bima küntüm tekfürun
velev bir görsen Rablerinin huzurunda durdukları zaman bu hak değil miymiş, diye buyurur diyecekler “Rabbimize yemin ederiz, evet haktır” buyuracak “küfretmeniz sebebi ile azabı tadın”
1. | ve lev terâ | : ve görsen (görseydin) |
2. | iz vukıfû | : durduruldukları zaman |
3. | alâ rabbi-him | : Rab’lerinin huzurunda |
4. | kâle | : dedi, buyurdu |
5. | e leyse hâzâ | : bu değil mi |
6. | bi el hakkı | : gerçek, hak |
7. | kâlû belâ | : dediler, evet, doğrudur |
8. | ve rabbi-nâ | : Rabbimize andolsun |
9. | kâle | : dedi |
10. | fe zûkû | : o halde tadın |
11. | el azâbe | : azap |
12. | bimâ kuntum | : olduğunuzdan dolayı |
13. | tekfurûne | : inkâr ediyorsunuz |
٣١
قَدْ خَسِرَ الَّذينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللّهِ حَتّى اِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلى مَا فَرَّطْنَا فيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلى ظُهُورِهِمْ اَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ
(31) kad hasirallezine kezzebu bi likaillah hatta iza caethümüs saatü bağteten kalu ya hasratena ala ma ferratna fiha ve hüm yahmilune evzarahüm ala zuhurihim e la sae ma yezirun
gerçekten Allah’ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayanlar ziyana uğramıştır hatta onlara kıyamet ansızın geldiği zaman derler yazıklar olsun bize dünyada yaptığımız hatalardan (dolayı) ve onlar günah yüklerini sırtlarında taşırlar yüklendikleri yük ne kötüdür
1. | kad hasire | : hüsrana düştüler |
2. | ellezîne | : o kimseler |
3. | kezzebû | : yalanladılar |
4. | bi likâi allâhi | : Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) |
5. | hattâ, | : hatta, öyle ki |
6. | izâ câet-hum | : onlara geldiği zaman |
7. | es sâatu | : o saat, o vakit |
8. | bagteten | : aniden, ansızın |
9. | kâlû | : dediler |
10. | yâ hasrete-nâ | : bize yazıklar olsun |
11. | alâ mâ | : şey üzerine |
12. | farratnâ | : günah işledik, aşırı gittik |
13. | fî hâ | : orada |
14. | ve hum | : ve onlar |
15. | yahmilûne | : taşırlar |
16. | evzâre-hum | : (onların) yükleri, (kendi ağırlıkları, günahları) |
17. | alâ zuhûri-him | : sırtlarında |
18. | e lâ sâe | : ne kötü değil mi |
19. | mâ yezirûne | : yüklendikleri şey |
٣٢
وَمَا الْحَيوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الْاخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذينَ يَتَّقُونَ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
(32) ve mel hayatüd dünya illa leibüv ve lehv ve leddarul ahiratü hayrul lillezine yettekun e fe la ta’kilun
dünya hayatı hiçbir şey değildir ancak bir oyun ve eğlenceden (ibarettir) elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır takva sahipleri için hala akıl erdiremeyecek misiniz?
1. | ve mâ | : ve değil |
2. | el hayâtu ed dunyâ | : dünya hayatı |
3. | illâ | : ancak, …’den başka |
4. | leibun | : bir oyun |
5. | ve lehvun | : ve bir oyalanma, bir eğlenme |
6. | ve le | : ve elbette |
7. | ed dâru el âhiretu | : ahiret diyarı, ahiret yurdu |
8. | hayrun | : daha hayırlı |
9. | li ellezîne | : o kimseler için |
10. | yettekûne | : takva sahibi olurlar |
11. | e fe lâ ta’kılûne | : hâlâ akıl etmez misiniz |
٣٣
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذى يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَايُكَذِّبُونَكَ وَلكِنَّ الظَّالِمينَ بِايَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
(33) kad na’lemü innehu le yahzünükellezi yekulune fe innehüm la yükezzibuneke ve lakinnez zalimine bi ayatillahi yechadun
muhakkak biliyoruz onların sözleri seni mahzun ediyor fakat gerçekten onlar seni yalanlamıyordu lakin o zalimler Allah’ın ayetleri ile mücadele ediyorlardı
1. | kad na’lemu | : biliyorduk |
2. | inne-hu | : mutlaka o |
3. | le yahzunu-ke | : elbette seni üzüyor, mahzun ediyor |
4. | ellezî yekûlûne | : onların söyledikleri |
5. | fe inne- hum | : fakat, muhakkak ki onlar |
6. | lâ yukezzibûne-ke | : seni yalanlamıyorlar |
7. | ve lâkinne | : ve lâkin, fakat |
8. | ez zâlimîne | : zâlimler |
9. | bi âyâti allâhi | : Allah’ın âyetleri ile |
10. | yechadûne | : cihad ediyorlar |
٣٤
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلى مَا كُذِّبُوا وَاُوذُوا حَتّى اَتيهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَاءِ الْمُرْسَلينَ
(34) ve le kad küzzibet rusülüm min kablike fe saberu ala ma küzzibu ve uzu hatta etahüm nasruna ve la mübeddile li kelimatillah ve le kad caeke min nebeil mürselin
gerçekten senden önceki resüller yalanlandı ama eziyet edilip yalanlamalarına sabrettiler nihayet kendilerine zaferimiz geldi Allah’ın kelimelerini kimse değiştiremez gerçekten resüllerin haberleri sana geldi
1. | ve lekad | : ve andolsun |
2. | kuzzibet | : yalanlandı |
3. | rusulun | : resûller |
4. | min kabli-ke | : senden önce |
5. | fe saberû | : fakat, o zaman, sabrettiler |
6. | alâ mâ kuzzibû | : yalanlandıkları şey(ler)e |
7. | ve ûzû | : ve eziyet edildiler, eziyete uğradılar |
8. | hattâ | : oluncaya kadar |
9. | etâ-hum | : onlara geldi |
10. | nasru-nâ | : yardımımız |
11. | ve lâ mubeddile | : ve değiştirecek kimse yoktur |
12. | li kelimâti | : kelimeleri |
13. | allâhi | : Allah |
14. | ve lekad | : ve andolsun |
15. | câe-ke | : sana geldi |
16. | min nebei | : haberinden (haberlerinden) |
17. | el murselîne | : murseller, elçiler, gönderilmiş resûller |
٣٥
وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِىَ نَفَقًا فِى الْاَرْضِ اَوْ سُلَّمًا فِى السَّمَاءِ فَتَاْتِيَهُمْ بِايَةٍ وَلَوْ شَاءَ اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلينَ
(35) ve in kane kebüra aleyke i’raduhüm fe inisteta’te en tebteğiye nefekan fil erdi ev süllemen fis semai fe te’tiyehüm bi ayeh ve lev şaellahü le cemeahüm alel hüda fe la tekunenne minel cahilin
eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa eğer senin gücünde yetiyorsa yerin derinliğine ulaşacak bir tünel veya semaya çıkacak bir merdiven onlara bir mucize gelmesin Allah dileseydi onları hidayet üzerede toplardı o halde sakın cahillerden olma
1. | ve in kâne | : ve eğer oldu ise |
2. | kebure | : zor, ağır geldi |
3. | aleyke | : sana |
4. | i’râdu-hum | : onların yüz çevirmeleri |
5. | fe inisteta’te | : o taktirde gücün yeterse |
6. | en tebtegıye | : istemeye, aramaya |
7. | nefekan | : bir tünel |
8. | fî el ardı | : yerin içine |
9. | ev sullemen | : veya bir merdiven |
10. | fî es semâi | : semâya, gökyüzüne |
11. | fe te’tiye-hum bi | : böylece, o zaman onlara getir |
12. | âyetin | : bir âyet, mucize |
13. | ve lev şâe | : ve şâyet dilerse, dileseydi |
14. | allâhu | : Allah |
15. | le cemea-hum | : elbette onları toplar |
16. | alâ el hudâ | : hidayet üzere |
17. | fe lâ tekûnenne | : artık sakın olma |
18. | min el câhilîne | : cahillerden |