250. Sahife

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    96 13250Rad(13)

١٤

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه لَا يَسْتَجيبُونَ لَهُمْ بِشَىْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرينَ اِلَّا فى ضَلَالٍ

(14) lehu da’vetül hakk vellezine yed’une min dunihi la yestecibune lehüm bi şey’in illa ke basiti keffeyhi ilel mai li yeblüğa fahü ve ma hüve bi baliğih ve ma düaül kafirine illa fi dalal

hak olan davet ancak O’nadır onların (Allah’tan) O’ndan başka yalvardıkları onların hiçbir şeylerine icabet etmezler ancak (onların hali) iki avucunu suya uzatan kimse gibidir “ağzına su gelsin” diye o su gelmez kafirlerin duaları ancak sapıklık içinde (yapılan dualardır)

1. lehu : ona (kendisinedir)
2. da’vetu el hakkı : hakkın daveti
3. ve ellezîne : ve o kimseler
4. yed’ûne : dua ederler
5. min dûni-hi : ondan başkasına
6. lâ yestecîbûne : icabet edilmez
7. lehum : onlara
8. bi şey’in : bir şey ile
9. illâ : ancak
10. ke bâsitı : açan gibidir
11. keffey-hi : avucunu
12. ilel mâi (ilâ el mâi) : suya
13. li yebluga : erişmesi için
14. fâ-hu : onun ağzına
15. ve mâ huve : ve o değildir
16. bi : ile
17. bâligı-hi : ona erişen (ulaşan)
18. ve mâ : ve değildir
19. duâu el kâfirîne : kâfirlerin duası
20. illâ : …den başka
21. fî dalâlin : dalâlette, sapıklık içinde

١٥

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِى السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاصَالِ

(15) ve lillahi yescüdü men fis semavati vel ard tav’av ve kerhev ve zilalühüm bil ğudüvvi vel asal

kim varsa Allah’a secde ederler göklerde ve yerde ister istemez ve onların gölgeleri de sabah ve ikindiden sonra

1. ve lillâhi (li allâhi) : ve Allah’a
2. yescudu : secde eder
3. men fî es semâvâti : semalarda olanlar
4. ve el ardı : ve yeryüzü
5. tav’an : isteyerek
6. ve kerhen : ve istemeyerek
7. ve zilâlu-hum : ve onların gölgeleri
8. bi el guduvvi : sabahleyin, sabah
9. ve el âsâli : ve akşamleyin, akşam

١٦

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِه اَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الْاَعْمى وَالْبَصيرُ اَمْ هَلْ تَسْتَوِىالظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ اَمْ جَعَلُوا لِلّهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِه فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

(16) kul mer rabbüs semavati vel erdi kulillah kul e fettehaztüm min dunihi evliyae la yemlikune li enfüsihim nef’av ve la darra kul hel yestevil a’ma vel besiyru em hel testeviz zulümatu ven nur em cealu lillahi şürakae haleku ke halkihi fe teşabehel halku aleyhim kulillahü haliku külli şey’iv ve hüvel vahidül kahhar

sor: “göklerin ve yerin Rabbi kim?” “Allah” de de ki siz (Allah’tan) o’ndan başka dostlar mı edindiniz? kendi nefislerine fayda ve zarar vermeye malik olmayan de ki: bir olur mu? kör ile gören yahut karanlıkla nur bir olur mu? yoksa Allah’a ortaklar yaptılar da onun yarattığı gibi yarattılar da sonra benzettiler bu yaratmayı kendilerince de ki Allah her şeyi yaratandır o, zatında tek ve kahredicidir

1. kul : de
2. men : kim
3. rabbu es semâvâti : semaların (göklerin) Rabbi
4. ve el ardı : ve yer
5. kulillâhu (kul allâhu) : “Allah’tır” de
6. kul : de
7. e fettehaztum : artık siz, …mı edindiniz
8. min dûni-hi : ondan başka
9. evliyâe : evliya, velîler, dostlar
10. lâ yemlikûne : yapamaz, gücü yetmez, malik değil
11. li enfusi-him : kendileri için
12. nef’an : bir yarar, fayda, menfaat
13. ve lâ darren : ve zarar vermez
14. kul : de
15. hel yestevi : bir mi, bir olur mu
16. el a’mâ : âmâ olan, görmeyen
17. ve el basîru : ve gören
18. em : yoksa, veya
19. hel testevî : bir mi, bir olur mu
20. ez zulumâtu : karanlıklar
21. ve en nûru : ve nur
22. em : yoksa, veya
23. cealû : kıldılar, yaptılar
24. lillâhi (li allâhi) : Allah’a
25. şurekâe : ortaklar
26. halakû : yarattılar
27. ke : gibi
28. halkı-hi : onun yaratması
29. fe : böylece
30. teşâbehe : birbirine benzedi, benzer göründü
31. el halku : yaratma
32. aleyhim : onlara
33. kulillâhu (kul allâhu) : “Allah” de
34. hâliku : yaratan
35. kulli şey’in : herşey
36. ve huve : ve o
37. el vâhidu : ek (bir tane)
38. el kahhâru : kahhar olan, en kuvvetli olan, herşeye gücü yeten

١٧

اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ اَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِى النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ اَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ كَذلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَاَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَاَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِى الْاَرْضِ كَذلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الْاَمْثَالَ

(17) enzele mines semai maen fe salet evdiyetüm bi kaderiha fahtemeles seylü zebeder rabiya ve mimma yukidune aleyhi fin nari btiğae hilyetin ev metain zebedüm mislüh kezalike yadribüllahül hakka vel batil fe emmez zebedü fe yezhebü cüfaa ve emma ma yenfeun nase fe yemküsü fil ard kezalike yadribüllahül emsal

semadan su indirmiştir sonra su akmış vadileri dolduracak miktarda sonra sel, üste çıkan bir köpük yüklenmiş madenler de yakılır ateş olacak şekilde ziynet veya kullanma eşyası yapmak için suyun (köpüğü) gibi köpük (çıkar) Allah hak ve batıla böyle misal getirir böylece köpük ve cüfe gider amma insanlara faydalı olan ise yerde kalır böylece Allah (size) bu misalleri verir

1. enzele : indirdi
2. min es semâi : gökten
3. mâen : su
4. fe sâlet : böylece akar
5. evdiyetun : vadiler
6. bi kaderi-hâ : miktarınca, ona takdir edilen miktar kadar
7. fahtemele (fe ihtemele) : böylece yüklendi, götürdü, taşıdı
8. es seylu : sel
9. zebeden : köpük
10. râbiyen : üste çıkan, kabaran
11. ve mim-mâ : ve şeyden
12. yûkıdûne : ateşe tutulurlar, yakılırlar
13. aleyhi : ona, üzerinde
14. fî en nâri : ateş içinde, ateşte
15. ibtigâe : istedi
16. hılyetin : süs eşyası
17. ev : veya
18. metâın : meta, eşya
19. zebedun : köpük
20. mislu-hu : onun misali, onun gibi
21. kezâlike : işte böyle
22. yadribu allâhu : Allah örnek verir
23. el hakka : hak
24. ve el bâtıle : ve bâtıl
25. fe emme : ama, fakat
26. ez zebedu : köpük
27. fe yezhebu : fakat, sonra gider
28. cufâen : çözülüp dağılarak
29. ve emmâ : ve ama, fakat
30. : şey
31. yenfau en nâse : insanlara yarar sağlar, faydası olur
32. fe yemkusu : böylece durur, kalır
33. fî el ardı : yeryüzünde
34. kezâlike : böylece
35. yadrıbu allâhu : Allah örnek verir
36. el emsâle : örnekler, misaller

١٨

لِلَّذينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنى وَالَّذينَ لَمْ يَسْتَجيبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِى الْاَرْضِ جَميعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه اُولءِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَاْويهُمْ جَهَنَّمُ وَبِءْسَ الْمِهَادُ

(18) lillezinestecabu li rabbihimül husna vellezine lem yestecibu lehu lev enne lehüm ma fil erdi cemiav ve mislehu meahu leftedev bih ülaike lehüm suül hisabi ve me’vahüm cehennem ve bi’sel mihad

icabet eden kimselere Rablerinden daha güzeli vardır o’na icabet etmeyenler ise yerde bulunan şeylerin hepsine sahip olsalar ve onunla bir misline (daha sahip olsalar) onu fidye olarak verirlerdi hesabın kötüsü onlar içindir onların vardıkları yer cehennemdir ne kötü bir yataktır!

1. lillezînestecâbû : icabet edenler için vardır
2. li rabbi-him : Rab’lerine
3. el husnâ : en güzeli
4. ve ellezîne : ve o kimseler ki
5. lem yestecibû : icabet etmezler
6. lehu : ona
7. lev enne : (eğer, şâyet) gerçekten olsaydı
8. lehum : onlara ait, onların
9. mâ fî el ardı : yeryüzünde olan şeyler
10. cemîan : tümü, hepsi
11. ve misle-hu : ve onun bir misli daha, onun kadar daha
12. mea-hu : onunla beraber
13. leftedev (le iftedev) : fidye verirlerdi
14. bi-hi : onu
15. ulâike : işte onlar
16. lehum : onlar için vardır
17. sûu el hısâbi : sorgulamanın, hesabın en kötüsü
18. ve me’vâ-hum : ve onların barınacağı yer
19. cehennemu : cehennemdir
20. ve bi’se el mihâdu : ve ne kötü yatak, döşek