٦٧
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِى الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّا اِيَّاهُ فَلَمَّا نَجّيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورًا
(67) ve iza messekümüd durru fil bahri dalle men ted’une illa iyyah felemma neccaküm ilel berri a’radtüm ve kanel insanü kefura
denizde size bir zarar dokunduğu zaman (Allah’tan) başka ilah ettikleriniz kaybolur vaktaki sizi kurtarıp karaya (çıkarınca) yüz çevirdiniz ve insan nankördür
1. | ve izâ messe-kum | : ve size dokunduğu zaman |
2. | ed durru | : bir zarar, bir sıkıntı, bir tehlike |
3. | fî el bahri | : denizde |
4. | dalle | : saptı, gitti |
5. | men ted’ûne | : çağırdığınız, davet ettiğiniz, dua ettikleriniz |
6. | illâ iyyâ-hu | : sadece o hariç, ondan başka |
7. | fe lemmâ | : böylece, olduğu zaman, olunca |
8. | neccâ-kum | : sizi kurtardık |
9. | ilâ el berri | : karaya |
10. | a’radtum | : yüz çevirdiniz |
11. | ve kâne | : ve oldu |
12. | el insânu | : insan |
13. | kefûren | : çok nankör |
٦٨
اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكيلًا
(68) e fe emintüm ey yahsife biküm canibel berri ev yürsile aleyküm hasiben sümme la tecidu leküm vekila
emin mi oldunuz? sizi geçirmesinden kara tarafından yahut göndermesinden üzerinize çakıllı bir rüzgar sonra bulamazsınız kendinize bir vekil
1. | e fe emintum | : bundan sonra emin mi oldunuz |
2. | en yahsife | : yere geçirmesi |
3. | bi-kum | : sizi |
4. | cânibe | : taraf |
5. | el berri | : kara |
6. | ev | : veya |
7. | yursile | : gönderir |
8. | aleykum | : sizin üzerinize |
9. | hâsiben | : taş yağdıran fırtına |
10. | summe | : sonra |
11. | lâ tecidû | : bulamazsınız |
12. | lekum vekîlen | : sizin için bir vekil |
٦٩
اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُعيدَكُمْ فيهِ تَارَةً اُخْرى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرّيحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لَاتَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه تَبيعًا
(69) em emintüm ey yüiydeküm fihi taraten uhra fe yürsile aleyküm kasifem miner rihi fe yuğrikaküm bima kefartüm sümme la tecidu leküm aleyna bihi tebia
yoksa emin mi oldunuz? size tekrar gelmesinden o denizden başka bir musibetin hemen size göndermesinden şiddetli bir rüzgarla fırtına ve sizi boğmasından nankörlüğünüz sebebi ile sonra tarafınızdan size (gelen bu musibeti) bulamazsınız defedecek taraftar
1. | em emintum | : emin mi oldunuz |
2. | en yuîde-kum | : sizi döndürmesi |
3. | fî-hi | : ona, oraya, orada |
4. | târeten | : bir defa daha |
5. | uhrâ | : diğer, başka |
6. | fe | : o zaman, artık |
7. | yursile | : gönderir |
8. | aleykum | : sizin üzerinize |
9. | kâsıfen | : kasıp kavuran, şiddetle deviren (kasırga) |
10. | min er rîhi | : fırtınadan, bir fırtına (rüzgâr) |
11. | fe | : o zaman, artık |
12. | yugrika-kum | : sizi (suda) boğar |
13. | bi-mâ kefertum | : inkâr etmenizden dolayı |
14. | summe | : sonra |
15. | lâ tecidû | : bulamazsınız |
16. | lekum | : sizin için |
17. | aleynâ | : bize, bize karşı |
18. | bi-hi | : ona |
19. | tebîan | : yardımcı olan, destek olan |
٧٠
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنى ادَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلى كَثيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضيلًا
(70) ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesirim mimmen halakna tefdiyla
yemin olsun ki, şerefli yarattık adem oğullarını onları biz taşıdık karada denizde ve onları rızıklandırdık hoş güzel (nimetlerle) adem oğullarını ve üstün kıldık yarattığımız varlıkların çoğundan daha faziletli
1. | ve lekad | : ve andolsun |
2. | kerremnâ | : biz yücelttik, şereflendirdik, kerim kıldık |
3. | benî âdeme | : Âdemoğlu |
4. | ve hamelnâ-hum | : ve onları taşıdık |
5. | fî el berri | : karada |
6. | ve el bahri | : ve denizde |
7. | ve razaknâ-hum | : ve onları rızıklandırdık |
8. | min et tayyibâti | : temiz, helâl şeylerden |
9. | ve faddalnâ-hum | : ve onları üstün kıldık |
10. | alâ | : üzerine |
11. | kesîrin | : çok, hepsi |
12. | mimmen(min men) halaknâ | : yarattıklarımızdan |
13. | tafdîlen | : üstünlük (fazilet) |
٧١
يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْ فَمَنْ اُوتِىَ كِتَابَهُ بِيَمينِه فَاُولءِكَ يَقْرَؤُنَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتيلًا
(71) yevme ned’u külle ünasim bi imamihim fe men utiye kitabehu bi yeminihi fe ülaike yakraune kitabehüm ve la yuzlemune fetila
o gün biz çağıracağız bütün insan topluluklarını imamları ile kimin kitabı sağından verilecek işte onlar kitaplarını okuyacaklar kıl kadar zulüm görmeyecekler
1. | yevme | : o gün |
2. | ned’û | : davet edeceğiz (ederiz), çağıracağız (çağırırız) |
3. | kulle | : herkes, hepsi, bütün |
4. | unâsin | : insanlar |
5. | bi imâmi-him | : imamları ile |
6. | fe | : o zaman |
7. | men | : kim, kimse |
8. | ûtiye | : verilir |
9. | kitâbe-hu | : onun kitabı (kendi kitabı) |
10. | bi yemîni-hi | : onun sağında |
11. | fe ulâike | : o zaman işte onlar |
12. | yakreûne | : okurlar |
13. | kitâbe-hum | : onların kitapları |
14. | ve lâ yuzlemûne | : ve zulmedilmezler |
15. | fetîlen | : hurma çekirdeğindeki küçük iplik (zerre kadar) |
٧٢
وَمَنْ كَانَ فى هذِه اَعْمى فَهُوَ فِى الْاخِرَةِ اَعْمى وَاَضَلُّ سَبيلًا
(72) ve men kane fi hazihi a’ma fe hüve fil ahirati a’ma ve edallü sebila
kim ki burada (hakkı görmeye) ama ise o ahirette de ama olacak ve yol (itibarı ile) en şaşkın olacak
1. | ve men | : ve kim |
2. | kâne | : oldu |
3. | fî hâzihî | : burada |
4. | a’mâ | : kör |
5. | fe huve | : artık o |
6. | fî el âhıreti | : ahirette |
7. | a’mâ | : kör |
8. | ve edallu | : ve daha çok dalâlette, daha çok saptı |
9. | sebîlen | : yol |
٧٣
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذى اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِىَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَليلًا
(73) ve in kadu le yeftinuneke anillezi evhayna ileyke li tefteriye aleyna ğayrahu ve izel lettehazuke halila
neredeyse seni fitneye düşüreceklerdi sana vahy ettiğimiz o şeyden iftira edesin diye o gayri (olan şeyle) bize ve o zaman seni dost edineceklerdi
1. | ve in | : ve eğer |
2. | kâdû | : neredeyse, az kalsın (oluyordu) |
3. | le yeftinûne-ke | : gerçekten seni fitneye düşürüyorlar |
4. | anillezî (an ellezî) | : ondan |
5. | evhaynâ | : sana vahyettik |
6. | ileyke | : sana |
7. | li tefteriye | : iftira etmen, uydurman için |
8. | aleynâ | : bize |
9. | gayre-hu | : ondan başka |
10. | ve izen | : ve o taktirde, o zaman |
11. | lettehazû-ke (le ittehazû-ke) | : seni mutlaka edinirler |
12. | halîlen | : bir dost |
٧٤
وَلَوْلَا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيًْا قَليلًا
(74) ve lev la en sebbetnake le kad kidte terkenü ileyhim şey’en kalila
velev biz sana sebat vermemiş olsaydık gerçekten sen onlara neredeyse az bir şey de olsa meyletmiştin
1. | ve lev lâ | : ve olmasaydı |
2. | en sebbetnâ-ke | : biz seni sağlamlaştırmamız |
3. | lekad | : andolsun ki |
4. | kidte | : az kalsın, neredeyse |
5. | terkenu | : meyledersin |
6. | ileyhim | : onlara |
7. | şey’en | : bir şey |
8. | kalîlen | : az, biraz |
٧٥
اِذًا لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصيرًا
(75) izel le ezaknake di’fel hayati ve di’fel memati sümme la tecidü leke aleyna nesiyra
o zaman biz sana tattırdık hayatın ve ölümün acısını kat kat sonra bulunamazdın bize karşı kendine yardımcı da
1. | izen | : o taktirde, o zaman |
2. | le ezaknâ-ke | : elbette sana tattırdık (tattırırdık) |
3. | di’fa el hayâti | : hayatın zayıflığı (sıkıntısı) |
4. | ve di’fa el memâti (di’fa) |
: ve ölümün zayıflığı (sıkıntısı) : (kat kat, iki kat), (zayıflık, güçsüzlük, sıkıntı) |
5. | summe | : sonra |
6. | lâ tecidu | : bulamazsın |
7. | leke | : senin için |
8. | aleynâ | : bize karşı |
9. | nasîran | : bir yardımcı |