٧٨
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَاْتِىَ بِايَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّهِ فَاِذَا جَاءَ اَمْرُ اللّهِ قُضِىَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ
(78) ve le kad erselna rusülem min kablike minhüm men kasasna aleyke ve minhüm mel lem naksus aleyk ve ma kane li rasulin ey ye’tiye bi ayetin illa bi iznillah fe iza cae emrallahi kudiye bil hakki ve hasira hünalikel mübtilun
Yemin olsun gönderdik senden önce de resuller onlardan bir kısmının kıssasını sana haber verdik onlardan kimini de sana anlatmadık hiçbir resul ayet getiremez Allah’ın izni olmadıkça Allah’ın emri geldiği zaman hak yerine getirilir işte burada hüsrana uğrar bozguncular
1. | ve lekad | : ve andolsun |
2. | erselnâ | : biz gönderdik |
3. | rusulen | : resûller |
4. | min kabli-ke | : senden önce |
5. | min-hum | : onlardan |
6. | men | : kim, kimse |
7. | kasasnâ | : (kıssa ettik) anlattık |
8. | aleyke | : sana |
9. | ve min-hum | : ve onlardan |
10. | men | : kim, kimse |
11. | lem naksus | : (kıssa etmedik) anlatmadık |
12. | aleyke | : sana |
13. | ve mâ kâne | : ve değildir |
14. | li | : için |
15. | resûlin | : bir resûl |
16. | en ye’tiye | : getirmesi |
17. | bi âyetin | : bir âyeti |
18. | illâ | : olmadan |
19. | bi izni allâhi | : Allah’ın izni ile |
20. | fe izâ | : olduğunda, o zaman |
21. | câe | : geldi |
22. | emru allâhi | : Allah’ın emri |
23. | kudıye | : hükmedilir |
24. | bi el hakkı | : hak ile |
25. | ve hasire | : ve hüsrana uğradı |
26. | hunâli-ke | : orada |
27. | el mubtılûne | : bâtılı isteyenler |
٧٩
اَللّهُ الَّذى جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَاْكُلُونَ
(79) allahüllezi ceale lekümül en’ame li terkebu minha ve minha te’külun
(O) Allah ki sizin için hayvanları yarattı onlardan bir kısmına binersiniz onlardan bir kısmını da yersiniz
1. | allâhu | : Allah |
2. | ellezî | : ki o |
3. | ceale | : kıldı, yaptı, yarattı |
4. | lekum(u) | : sizin için |
5. | el en’âme | : (dört ayaklı) hayvan |
6. | li | : için |
7. | terkebû | : binersiniz |
8. | min-hâ | : ondan, ona |
9. | ve | : ve |
10. | min-hâ | : ondan |
11. | te’kulûne | : yersiniz |
٨٠
وَلَكُمْ فيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فى صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
(80) ve leküm fiha menafiu ve li teblüğu aleyha haceten fi suduriküm ve aleyha ve alel fülki tuhmelun
Sizin için onlarda faydalar var ulaşım için onlara (binersiniz) göğüslerinizde ki bir amaca (ulaşmak için) onların üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırsınız
1. | ve lekum | : ve sizin için |
2. | fî-hâ | : onda vardır |
3. | menâfiu | : faydalar, yararlar |
4. | ve li | : ve için |
5. | teblugû | : ulaşırsınız |
6. | aleyhâ | : onun üstünde |
7. | hâceten | : hacet, ihtiyaç, arzu, istek |
8. | fî | : içinde, de |
9. | sudûri-kum | : sineleriniz, göğüsleriniz |
10. | ve aleyhâ | : ve onların üstünde |
11. | ve alâ | : ve üzerinde |
12. | el fulki | : gemiler |
13. | tuhmelûne | : taşınırsınız |
٨١
وَيُريكُمْ ايَاتِه فَاَىَّ ايَاتِ اللّهِ تُنْكِرُونَ
(81) ve yüriküm ayatihi fe eyye ayatillahi tünkirun
Size o ayetlerini gösteriyor artık Allah’ın hangi ayetini inkar edersiniz
1. | ve | : ve |
2. | yurî-kum | : size gösteriyor |
3. | âyâti-hi | : onun âyetleri |
4. | fe | : artık, hâlâ |
5. | eyye | : hangi, hangisi |
6. | âyâti allâhi | : Allah’ın âyetleri |
7. | tunkirûne | : siz inkâr ediyorsunuz |
٨٢
اَفَلَمْ يَسيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاثَارًا فِى الْاَرْضِ فَمَا اَغْنى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
(82) e fe lem yesiru fil erdi fe yenzuru keyfe kane akibetül lezine min kablihim kanu eksera minhüm ve eşedde kuvvetev ve asaran fil erdi fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun
Yeryüzünü gezip bir bakmadılar mı? nasıl olmuş akıbeti onlardan öncekilerin kendilerinden öncekiler sayıca daha çok(lardı), kuvvetçe daha şedittiler yeryüzünde ki eserlerce de daha üstün idiler kendilerini kurtaramadı öyle iken kazandıkları şeyler
1. | e | : mi |
2. | fe | : öyleyse |
3. | lem yesîrû | : dolaşmadılar |
4. | fî | : de |
5. | el ardı | : yeryüzü |
6. | fe | : böylece, artık |
7. | yenzurû | : baksınlar |
8. | keyfe | : nasıl |
9. | kâne | : idi, oldu |
10. | âkıbetu | : akıbet, son |
11. | ellezîne | : onlar |
12. | min | : den |
13. | kabli-him | : onlardan önce |
14. | kânû | : idiler, oldular |
15. | eksere | : daha çok |
16. | min-hum | : onlardan |
17. | ve eşedde | : ve daha kuvvetli |
18. | kuvveten | : kuvvet |
19. | ve âsâren | : ve eserler |
20. | fî el ardı | : yeryüzünde |
21. | fe | : bundan sonra |
22. | mâ agnâ | : müstağni kılmadı, fayda vermedi |
23. | an-hum | : onlardan |
24. | mâ | : şey |
25. | kânû | : idiler, oldular |
26. | yeksibûne | : kesbediyorlar, kazanıyorlar |
٨٣
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه يَسْتَهْزِؤُنَ
(83) felemma caethüm rusülühüm bil beyyinati ferihu bima indehüm minel ilmi ve haka biham ma kanu bihi yestehziun
Vaktaki onlara gelince resullerimiz mucizelerle yanlarında ki ilimle sevindiler kendilerini sarıverdi alay ettikleri şey
1. | fe | : böylece |
2. | lemmâ | : olduğu zaman |
3. | câet-hum | : onlara geldi |
4. | rusulu-hum | : onların resûlleri |
5. | bi el beyyinâti | : apaçık beyyinelerle, belgelerle |
6. | ferihû | : sevinirler, şımarırlar, ferahlarlar |
7. | bimâ | : o şeyle |
8. | inde-hum | : yanlarında |
9. | min | : den |
10. | el ilmi | : ilim |
11. | ve | : ve |
12. | hâka | : kuşattı, sardı |
13. | bi-him | : onları |
14. | mâ | : şey |
15. | kânû | : idiler, oldular |
16. | bi-hi | : onunla |
17. | yestehziûne | : alay, istihza ederler |
٨٤
فَلَمَّا رَاَوْا بَاْسَنَا قَالُوا امَنَّا بِاللّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه مُشْرِكينَ
(84) felemma raev be’sena kalu amenna billahi vahdehu ve kefarna bima künna bihi müşrikin
Vaktaki azabımızı görünce dediler Allah’ın birliğine iman ettik ve o’na ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik
1. | fe | : sonra |
2. | lemmâ | : olduğu zaman |
3. | reev | : gördüler |
4. | be’se-nâ | : şiddetli azabımız |
5. | kâlû | : dediler |
6. | âmennâ | : îmân ettik |
7. | bi allâhi | : Allah’a |
8. | vahde-hu | : onun tek oluşu |
9. | ve kefernâ | : ve inkâr ettik |
10. | bimâ | : o şeyi |
11. | kunnâ | : biz idik, olduk |
12. | bihî | : ona |
13. | muşrikîne | : müşrikler, şirk koşanlar, ortak koşanlar |
٨٥
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ايمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَاْسَنَا سُنَّتَ اللّهِ الَّتى قَدْ خَلَتْ فى عِبَادِه وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ
(85) fe lem yekü yenfeuhüm imanühüm lemma raev be’sena sünnetellahileti kad halet fi ibadih ve hasira hünalikel kafirun
Kendilerine fayda verecek değildir onların imanları azabımızı gördükleri zaman Allah’tan olan emri (budur) kulları hakkında kâfirler böylece hüsrana uğradı
1. | fe | : böylece, artık |
2. | lem yeku | : olmadı |
3. | yenfeu-hum | : onlara fayda, yarar sağlar |
4. | îmânu-hum | : onların îmânı |
5. | lemmâ | : olduğu zaman |
6. | reev | : gördüler |
7. | be’se-nâ | : şiddetli azabımız |
8. | sunnete allâhi | : Allah’ın sünneti |
9. | elletî | : ki o |
10. | kad halet | : gelip geçti |
11. | fî | : hakkında |
12. | ibâdi-hi | : onun kulları |
13. | ve hasire | : ve hüsrana uğradı |
14. | hunâlike | : orada |
15. | el kâfirûne | : kâfirler |