368. Sahife

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    47 19368Şuara(26)

٤٠

لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبينَ

(40) leallena nettebius seharate in kanuhümül ğalibin
Öyle ki biz de sihirbazlara tabi oluruz eğer galip gelenler onlar olurlarsa

1. lealle-nâ : böylece biz, o zaman biz
2. nettebiu : tâbî oluruz
3. es seharate : sihirbazlar
4. in : eğer
5. kânû : oldular
6. hum : onlar
7. el gâlibîne : gâlip gelenler

٤١

فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَءِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبينَ

(41) felemma caes seharatü kalu li fir’avne einne lena le ecran in künna nahnül ğalibin
Velakin sihirbazlar gelince firavun’a dediler bize mutlaka ödül var değil mi? eğer biz galip gelenlerden olursak

1. fe : artık, böylece
2. lemmâ : olduğu zaman
3. câe : geldi
4. es seharatu : sihirbazlar
5. kâlû : dediler
6. li : …e
7. fir’avne : firavun
8. e : mi
9. inne : muhakkak, gerçekten
10. lenâ : bize
11. le : elbette, mutlaka
12. ecran : ecir, mükâfat
13. in : eğer
14. kunnâ : biz olduk
15. nahnu : biz
16. el gâlibîne : gâlip olanlar

٤٢

قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبينَ

(42) kale neam ve inneküm izel le minel mükarrabin
Evet dedi gerçekten siz o zaman yakınlarımdan olacaksınız

1. kâle : dedi
2. neam : evet
3. ve inne-kum : ve muhakkak siz
4. izen : öyleyse, o zaman
5. le : elbette, mutlaka
6. min el mukarrabîne : yakın olanlardan, yakınlardan

٤٣

قَالَ لَهُمْ مُوسى اَلْقُوا مَا اَنْتُمْ مُلْقُونَ

(43) kale lehüm musa elku ma entüm mülkun
Musa onlara dedi atınız sizler ne atacaksanız

1. kâle : dedi
2. lehum : onlara
3. mûsâ : Musa
4. elkû : atın
5. : şey
6. entum : siz
7. mulkûne : atanlar, atılacak olan

٤٤

فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ

(44) fe elkav hibalehüm ve isiyyehüm ve kalu bi izzeti fir’avne inna le nahnül ğalibun
Onlarda (hemen) iplerini attılar ve asalarını dediler: firavun’un izzeti hakkı için şüphesiz bizler galip olanlarız

1. fe : artık, böylece
2. elkav : atın
3. hıbâle-hum : onların ipleri
4. ve ısıyye-hum : ve onların asaları
5. ve kâlû : ve dediler
6. bi : ile, için
7. izzeti : izzet, üstünlük
8. fir’avne : firavun
9. innâ : muhakkak biz
10. le : elbette
11. nahnu : biz
12. el gâlibûne : gâlip olanlar, üstün olanlar

٤٥

فَاَلْقى مُوسى عَصَاهُ فَاِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَايَاْفِكُونَ

(45) fe elka musa asahü fe iza hiye telkafü ma ye’fikun
Nihayet bırakıverdi musa da asasını o zaman o onların uydurduklarını yutuyordu

1. fe : böylece, sonra
2. elkâ : attı
3. mûsâ : Musa
4. asâ-hu : onun asası, asası
5. fe : böylece, o zaman
6. izâ : olduğu zaman
7. hiye : o
8. telkafu : yutuyor
9. : şey
10. ye’fikûne : uyduruyorlar

٤٦

فَاُلْقِىَ السَّحَرَةُ سَاجِدينَ

(46) fe ülkiyes seharatü sacidin
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar

1. fe : o zaman, hemen
2. ulkıye : atıldılar, (yere) kapandılar
3. es seharatu : sihirbazlar
4. sâcidîne : secde edenler, secde ederek

٤٧

قَالُوا امَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمينَ

(47) kalu amenna bi rabbil alemin
Dediler biz alemlerin Rabbine iman ettik

1. kâlû : dediler
2. âmennâ : biz îmân ettik
3. bi : ile, …e
4. rabbi : Rabbi
5. el âlemîne : âlemler

٤٨

رَبِّ مُوسى وَهرُونَ

(48) rabbi musa ve harun
musa’nın ve harun’un Rabbine

1. rabbi : Rabbi
2. mûsâ : Musa
3. ve hârûne : ve Harun

٤٩

قَالَ امَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اذَنَ لَكُمْ اِنَّهُ لَكَبيرُكُمُ الَّذى عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَعينَ

(49) kale amentüm lehu kable en azene leküm innehu le kebirukümül lezi allemekümüs sihr fe le sevfe ta’lemun le ükattianne eydiyeküm ve ercüleküm min hilafiv ve la üsallibenneküm ecmeiyn
(Firavun) dedi ona iman ettiniz size izin vermemi beklemeden şüphesiz o sizin büyüğünüzmüş sihri size öğreten o imiş artık ilerde bileceksiniz muhakkak keseceğim ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ve hepinizi mutlaka asacağım

1. kâle : dedi
2. âmentum : siz îmân ettiniz
3. lehu : ona
4. kable : önce, evvel
5. en âzene : benim izin vermem
6. lekum : size
7. inne-hu : muhakkak o
8. le : elbette, mutlaka
9. kebîru-kum : sizin büyüğünüz
10. ellezî : ki o
11. alleme-kum : size öğretti (öğreten)
12. es sıhra : sihir, büyü
13. fe : artık, öyleyse
14. le : mutlaka, elbette
15. sevfe : yakında
16. ta’lemûne : bileceksiniz
17. le : elbette, mutlaka
18. ukattıanne : kestireceğim
19. eydiye-kum : sizin elleriniz
20. ve ercule-kum : ve sizin ayaklarınız
21. min hılâfin : karşılıklı, çaprazlama
22. ve le : ve mutlaka
23. usallibenne-kum : sizi astıracağım
24. ecmaîne : topluca, hepsi

٥٠

قَالُوا لَا ضَيْرَ اِنَّا اِلى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ

(50) kalu la dayra inna ila rabbina münkalibun
(Sihirbazlar) dediler zararın olamaz çünkü biz Rabbimize döneceğiz

1. kâlû : dediler
2. lâ dayra : zararı yok, önemli değil
3. innâ : muhakkak ki biz
4. ilâ rabbi-nâ : Rabbimize
5. munkalibûne : dönenleriz

٥١

اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا اَنْ كُنَّا اَوَّلَ الْمُؤْمِنينَ

(51) inna natmeu ey yağfira lena rabbüna hatayana en künna evvelel mü’minin
Gerçekten bağışlayacağını umarız Rabbimiz bizim günahlarımızı müminlerin ilki olduğumuzdan

1. innâ : muhakkak biz
2. natmeu : umuyoruz, istiyoruz
3. en yagfira : mağfiret etmesi
4. lenâ : bizi, bize
5. rabbu-nâ : Rabbimiz
6. hatâyâ-nâ : bizim hatalarımız
7. en kunnâ : olmuş olmamız
8. evvele : ilk, evvel
9. el mu’minîne : mü’minler

٥٢

وَاَوْحَيْنَا اِلى مُوسى اَنْ اَسْرِ بِعِبَادى اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ

(52) ve evhayna ila musa en esri bi ibadi inneküm müttebeun
Biz musa’ya vahy ettik kullarımla geceleyin yürü siz mutlaka takip edileceksiniz

1. ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
2. ilâ mûsâ : Musa’ya
3. en esri : gece yürümesi, gece yola çıkması
4. bi : ile
5. ıbâdî : kullarım
6. inne-kum : muhakkak siz
7. muttebeûne : takip edilecek olanlar

٥٣

فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى الْمَدَاءِنِ حَاشِرينَ

(53) fe ersele fir’avnü fil medaini haşirin
Firavun’da hemen gönderdi şehirlere toplayıcılar

1. fe : artık, böylece, bunun üzerine
2. ersele : gönderdi
3. fir’avnu : firavun
4. fî el medâini : şehirlere
5. hâşirîne : toplayıcılar

٥٤

اِنَّ هؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَليلُونَ

(54) inne haülai le şirzimetün kalilun
Şüphesiz onlar az bir taifedir (dedi)

1. inne : muhakkak
2. hâulâi : bunlar
3. le : elbette, gerçekten
4. şirzimetun : küçük topluluk, küçük grup
5. kalîlûne : az (sayıları az)

٥٥

وَاِنَّهُمْ لَنَا لَغَاءِظُونَ

(55) ve innehüm lena le ğaizun
gerçekten onlar bizi kızdırıyorlar

1. ve inne-hum : ve muhakkak onlar
2. lenâ : bize
3. le : gerçekten
4. gâizûne : kızdıranlar, öfkelendirenler (öfke duyanlar)

٥٦

وَاِنَّا لَجَميعٌ حَاذِرُونَ

(56) ve inna le cemiun hazirun
şüphesiz bizler hepsini toplayacağız koruyucular olarak

1. ve innâ : ve muhakkak biz
2. le : elbette, gerçekten
3. cemîun : toplum, topluluk
4. hâzirûne : sakınılan, korkulan, tedbir alan

٥٧

فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

(57) fe ahracnahüm min cennativ ve uyun
Böylece onları çıkardık bahçelerden ve pınarlardan

1. fe : artık, böylece
2. ahracnâ-hum : biz onları çıkardık
3. min cennâtin : bahçelerden
4. ve uyûnin : ve pınarlar

٥٨

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَريمٍ

(58) ve künuziv ve mekamin kerim
Hazineden ve şerefli makam(larından)

1. ve kunûzin : ve hazineler
2. ve makâmin : ve makamlar
3. kerîmin : kerim, ikram edilmiş, yüksek

٥٩

كَذلِكَ وَاَوْرَثْنَاهَا بَنى اِسْرَاءلَ

(59) kezalik ve evrasnaha beni israil
Böylece onlara israil oğullarını mirasçı yaptık

1. kezâlike : işte böylece
2. ve evresnâ-hâ : ve ona varis kıldık
3. benî isrâîle : İsrailoğulları

٦٠

فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقينَ

(60) fe etbeuhüm müşrikiyn
Nihayet onların peşine düştüler güneş doğarken

1. fe : artık, böylece
2. etbeû-hum : onlara tâbî oldular, onların peşine düştüler
3. muşrikîne : şark tarafı, doğu tarafı, güneşin doğuş vakti