١٤٩
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اِنْ تُطيعُوا الَّذينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرينَ
(149) ya eyyühellezine amenu in tütiy’ullezine keferu yerudduküm ala a’kabiküm fe tenkalibu hasirin
ey iman edenler eğer kafirlere itaat edersiniz sizi topuklarınızın üzerinden geriye çevirirler ziyana düşenlerin haline dönersiniz
1. | yâ eyyuhâ | : ey |
2. | ellezîne âmenû | : âmenû olanlar, îmân edenler |
3. | in tutîû | : eğer itaat ederseniz |
4. | ellezîne keferû | : inkâr edenler, kâfirler |
5. | yeruddû-kum | : sizi çevirirler |
6. | alâ a’kâbi-kum | : topuklarınız üzerine |
7. | fe tenkalibû | : o zaman dönersiniz |
8. | hâsirîne | : hüsrana uğramış olanlar |
١٥٠
بَلِ اللّهُ مَوْليكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرينَ
(150) belillahü mevlaküm ve hüve hayrum nasirin
hayır Allah sizin mevlanızdır O yardım edenlerin en hayırlısıdır
1. | beli allâhu | : hayır, öyle değil, bilâkis Allah |
2. | mevlâ-kum | : sizin mevlânız, dostunuz |
3. | ve huve | : ve o |
4. | hayru | : en hayırlı |
5. | en nâsırîne | : yardımcılar |
١٥١
سَنُلْقى فى قُلُوبِ الَّذينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا اَشْرَكُوا بِاللّهِ مَالَمْ يُنَزِّلْ بِه سُلْطَانًا وَمَاْويهُمُ النَّارُ وَبِءْسَ مَثْوَى الظَّالِمينَ
(151) senülkiy fi kulubillezine keferur ru’be bi ma eşraku billahi ma lem yünezzil bihi sültana ve me’vahümün nar ve bi’se mesvez zalimin
biz, küfredenlerin kalplerine korku düşüreceğiz şu sebeple ki onlar ortak koşuyorlar Allah’ın burhan indirdiği şeylere ve onların varacakları yer cehennemdir zalimlerin varacağı yer ne kadar kötüdür
1. | se nulkî | : biz salacağız (vereceğiz) |
2. | fî kulûbi | : kalplerine |
3. | ellezîne keferû | : inkâr edenler, kâfirler |
4. | er ru’be | : korku |
5. | bi-mâ eşrakû | : ortak koşmaları sebebiyle |
6. | bi allâhi | : Allah’a |
7. | mâ lem yunezzil bi-hî | : indirmediği bir şey |
8. | sultânen | : sultân, delil |
9. | ve me’vâ-humu | : ve onların sığınağı, barınağı |
10. | en nâru | : ateş |
11. | ve bi’se | : ve ne kötü |
12. | mesve | : kalınan yer |
13. | ez zâlimîne | : zalimler |
١٥٢
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّهُ وَعْدَهُ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه حَتّى اِذَا فَشِلْتُمْوَتَنَازَعْتُمْ فِىالْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا اَريكُمْ مَا تُحِبُّونَ مِنْكُمْ مَنْ يُريدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُريدُ الْاخِرَةَ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ وَاللّهُ ذُوفَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنينَ
(152) ve le kad sadekakümüllahü va’dehu iz tehussunehüm bi iznih hatta iza feşiltüm ve tenaza’tüm fil emri ve asaytüm mim ba’di ma eraküm ma tühibbun minküm mey yüridüd dünya ve minküm mey yüridül ahirah sümme sarafeküm anhüm li yebteliyeküm ve le kad afa anküm vallahü zu fadlin alel mü’minin
kesin şu ki, Allah’ın size vaadi doğru çıktı onun izni ile onların köklerini kazıyorsunuz hatta çekişip yılgınlık edinceye kadar münakaşa ettiniz verilen emirlere ve isyan ettiniz o sevdiğiniz size gösterildikten sonra sizin kiminiz dünyayı istiyor kiminizde ahireti temenni ediyordunuz sonra yardımı üzerinizden aldı sizi imtihan edip sizi gerçekten affetti Allah müminlere fazlı ihsan sahibidir
1. | ve lekad | : ve andolsun |
2. | sadaka-kumu allâhu | : Allah size sadık kaldı |
3. | va’de-hû | : onun vaadi |
4. | iz tehussûne-hum | : onları perişan edip öldürüyordunuz |
5. | bi izni-hî | : onun izni ile |
6. | hattâ | : hatta, öyle ki, fakat |
7. | izâ feşiltum | : gevşeklik göstermiştiniz |
8. | ve tenâza’tum | : ve nizâya (anlaşmazlığa) düştünüz |
9. | fî el emri | : emir hakkında |
10. | ve asaytum | : ve isyan ettiniz |
11. | min ba’di | : sonradan, …den sonra |
12. | mâ erâ-kum | : size gösterdiği şey |
13. | mâ tuhıbbûne | : sevdiğiniz şey |
14. | min-kum | : sizden |
15. | men | : kim, kimi |
16. | yurîdu | : diliyor, istiyor |
17. | ed dunyâ | : dünya |
18. | ve min-kum | : ve sizden |
19. | men | : kim, kimi |
20. | yurîdu | : diliyor, istiyor |
21. | el âhirete | : ahireti |
22. | summe | : sonra |
23. | sarafe-kum | : sizi geri çevirdi |
24. | anhum | : onlardan |
25. | li yebteliye-kum | : sizi imtihan etmek için |
26. | ve lekad | : ve andolsun |
27. | afâ ankum | : sizi affetti |
28. | ve allâhu | : ve Allah |
29. | zû fadlin | : fazlın sahibi |
30. | alâ el mu’minîne | : mü’minlere karşı |
١٥٣
اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُنَ عَلى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فى اُخْريكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا اَصَابَكُمْ وَاللّهُ خَبيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
(153) iz tus’idune ve la telvune ala ehadiv ver rasulü yed’uküm fi uhraküm fe esabeküm ğammem bi ğammil li keyla tahzenu ala ma fateküm ve la ma esabeküm vallahü habirum bima ta’melun
hani o zaman geri çekiliyor hiçbir kimseye bakmıyordunuz resulde sizi arkanızdan çağırıyordu sizi cezalandırıyordu kedere kederle zafere üzülmüş olmamanız için nede başınıza gelen musibette Allah sizin yaptığınızın tamamından haberdardır
1. | iz tus’idûne | : uzaklaşıyordunuz |
2. | ve lâ telvûne | : ve dönüp bakmıyordunuz |
3. | alâ ehadin | : hiç kimseye |
4. | ve er resûlu | : ve resûl |
5. | yed’û-kum | : sizi çağırıyor |
6. | fî uhrâ-kum | : sizin arkanızdan |
7. | fe esâbe-kum | : bundan sonra size, isabet etti |
8. | gammen | : gam, keder |
9. | bi gammin | : gam ile, keder ile |
10. | li keylâ | : … olmaması için |
11. | tahzenû | : mahzun oluyorsunuz, üzülüyorsunuz |
12. | alâ mâ fâte-kum | : sizin elinizden çıkan şeylere |
13. | ve lâ mâ | : ve şeylere değil |
14. | asâbe-kum | : size isabet etti |
15. | ve allâhu | : ve Allah |
16. | habîrun | : haberdar |
17. | bi-mâ ta’melûne | : sizin yaptıklarınız şeylere yaptıklarınıza |